UCL | Devler arenasında dev rakipler!

Şampiyonlar Ligi'nde geçen sezon çeyrek final oynayıp, o turda Real Madrid'e elenen ancak buna rağmen özellikle rövanş maçındaki geri dönüşüyle iz bırakan Galatasaray'ımızın bu sezon grup aşamasındaki rakipleri belli oldu. En azından geçen sezonki başarıyı hedeflemek amacıyla çıktığımız bu sezonda geçen yıla göre çok daha zor bir kura çeken takımımız Real Madrid, Juventus ve Kopenhag'la birlikte B Grubu'nda yer aldı. Biz de yakından tanıyabilmemiz için rakipleri mercek altına aldık:

REAL MADRID
Sadece futbol için değil dünya spor litaratürünün en büyük kulüplerinden olan Real Madrid'in tarihi, kökeni itibariyle 1800'lerin sonuna gidiyor. 1897 yılında Madrid'de kurulan Football Club Sky'ın 1900 yılında ikiye ayrılması sonucu Club Espanol de Madrid doğdu ve 2 yıl sonrasında o zamanın başkanlığına Juan Padros'un seçilmesiyle birlikte Madrid futbol takımının kuruluşu da resmiyet kazandı. 1920 yılında ise krallıkla yakın ilişkileri olması dolayısıyla o zamanın kralı XIII. Alfonso tarafından kulübün ismine Real(ingilizcede Royal) kelimesi eklenmiş ve kulüp, kraliyeti bir yandan isminde simgesel olarak saklayıp onla özdeşleşirken öte taraftan armasında da kraliyet tacı bulundurarak onu yaşattı. Sonrasındaki yıllarda özellikle 1945'te kulübün 1 numaralı efsanesi Santiago Bernabeu'nun başkanlığa seçilmesinden sonra Avrupa futbolunda da önemli bir güç haline gelen Madrid temsilcisi kıtanın en prestijli kupasını eski isminin de kullanıldığı zamanlar katıldığında tam 9 kez kazanarak bu alanda en başarılı kulüp oldu. Bununla beraber İspanya Ligi'ni toplamda 32, Kral Kupası'nı 18, UEFA Kupası'nı 2, Kupa Galipleri Kupası'nı 2 ve UEFA Süper Kupası'nı da 1 kez kazanarak müzelerini doldurdular. Tarih boyunca kadrosunda Di Stefano, Puskas, Hugo Sanchez, Butragueno, Raul, Zidane gibi efsane oyuncuları bulunduran Real Madrid, aynı zamanda Figo-Zidane-Cristiano Ronaldo transferlerinde ödediği astranomik bonservis bedelleriyle de birlikte transfer rekorlarını kırarak her zaman zengin ve prestijli bir kulüp imajı çizmiştir.

Böylesine başarılarla dolu ve ihtişamlı bir tarihi mazisinde yaşatan Real Madrid, en son Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu 2002 yılında Los Galacticos lakabı takılan o müthiş takımıyla birlikte kazandı. O günden bu yana ise yapılan büyük transferlere ve yeni yapılanmalara rağmen istedikleri başarıları kazanamadılar. Ve bu anlamda 2006, 2009 ve 2011'de bu kupayı 3 kez kazanan ezeli rakipleri Barcelona'nın gölgesinde kaldılar. 3 yıl önce ise 2010-11 sezonun başında şimdiden efsane olmuş teknik adam Jose Mourinho'yu takımın başına getirdikten sonra Barcelona'yla olan yerel rekabette dengeleri sağlasalar da Cristiano Ronaldo liderliğindeki bu kadroyla Şampiyonlar Ligi'nde yarı finalden öteye gidemediler. Ayrıca geçen sezon lig yarışında da oldukça geride kalmalarından ötürü Mourinho'nun suyu çabucak ısındı ve kulüp-Jose-medya-taraftar dörtgeninde yaşanan derin çatışmalardan sonra Portekiz'li teknik adamla yollar ayrıldı. Bu ayrılığın kısa bir süre sonrasında da geçen sezon PSG'yi Fransa Ligi şampiyonluğuna taşıyan Carlo Ancelotti takımın başına getirildi.

Yaz transfer döneminde şu ana kadar önemli derecede etki yaratacak sadece Isco'yu alan Real Madrid onun haricinde genç ve potansiyelli isimleri kadrosuna katarken, Higuain, Albiol, Callejon gibi rotasyonun önemli parçalarını da Napoli'ye yolladı. Tabi onların esas beklentisi geçen sezon Premier League'i sallayan ve dünyanın en iyi oyuncularından biri haline gelen Tottenham'ın Galli yıldızı Gareth Bale'i transfer etmek... Bu transfer için yeni bir rekor olacak yaklaşık 100 milyon Euro'yu gözden çıkardıkları söyleniyor. Bunlar haricinde La Liga'nın ilk 2 haftasına kısmen yavaş bir başlangıç yapmalarına rağmen Real Betis'i 2-1, deplasmanda Granada'yı da 1-0'la geçmeyi başarıp 6 puanı hanelerine yazdırdılar. Ancak Ancelotti'nin geçen yıl PSG'de de yaşadığına benzer bir şekilde sezonun ilk bölümünü biraz daha durgun geçirip devamında vites arttırmaları da olağan gözüküyor şimdiden...

 JUVENTUS
İtalyanların dev temsilcisi Juventus da tıpkı Real Madrid gibi tarihi çok büyük başarılarla dolu bir kulüp... 1897 yılında Torino'daki bazı lise öğrencileri tarafından kurulan Juventus ilki 1905'te olmak üzere şu ana kadar toplam 29 İtalya şampiyonluğu kazandı ve bu alanda rakiplerine göre açık ara önde bulunuyor. Bununla birlikte tarihlerinde dönem dönem önemli oyuncu gruplarını bir arada bulundurup hem kulüp olarak büyük başarılar kazandılar hem de İtalyan Milli Takımı'nın uluslararası turnuvalarda şampiyonluklar kazanmalarına katkı verdiler. Daha önce Avrupa'nın 1 numaralı kupasını 2 kez müzesine götüren Juve, UEFA Kupası'nda 3, Kupa Galipleri Kupası'nda ise 2 kez mutlu sona ulaştı. Önceki yıllarda kulübün formasını Del Piero, Baggio, Platini, Dino Zoff, Paolo Rossi, Fabio Cannavaro gibi dünya çapında yıldızlar terletirken Juventus'un bu şanlı tarihi 2006 yılında patlak veren şike skandalıyla birlikte lekelendi. Küme düşürülüp ağır cezalara çarptırılırlarken, kadrolarında da önemli kayıplar verdiler. Bir sonraki sezon Serie A'ya döndüler ancak toparlanmaları yaklaşık bir 4 sezonu buldu.

Juventus'un lige döndükten sonraki ilk 4 yılı ve sonrasında 2 sezondaki performansına bakıldığında Galatasaray'la benzer bir çizgide gittiklerini görüyoruz. Lige döndükleri yıldan sonra zaman zaman toparlanır gibi olsalar da sonuçta tıpkı bizim 2008-11 arasında geçirdiğimiz sezonlara benzer istikrarsız bir dönemi geride bırakıp diğer takımların daha başarılı olmasına şahitlik ettiler. Sonrasında 2011 yılında tıpkı bizim yaptığımız gibi takımı kulübün içinden yetişmiş bir isim olan Antonio Conte'ye emanet ederlerken yine tıpkı bizim gibi 2011 yılında açtıkları yeni ve modern stadyumlarında yükselişe geçtiler. Kısa sürede oynadığı futbolla ligdeki diğer takımlardan ayrı bir görüntü çizen Juventus, günden güne taktik-mantalite-karakter olarak büyüyen bir takım haline geldi ve geçtiğimiz 2 sezonu İtalya'da rahat denebilecek şekillerde şampiyon tamamladı. Bunu yaparken hem liglerinin üstünde bir futbol oynamayı başardılar hem de Avrupa arenasında kendilerini yavaştan hatırlatmaya başladılar. Fazlaca benzerlik var gibi...

Bugünkü Juventus'a baktığımızda ise 2 sezon önce temeli atılan yapının büyüyerek devam ettiğini görüyoruz. Conte yönetimindeki Torino temsilcisi Avrupa futbolunda 3-5-2'yi kullanan nadir takımlardan biri olarak gözüküyor. Sahaiçinde oyunun liderliğini ise yılların usta futbolcusu Andrea Pirlo üstlenmekte... Onunla beraber takımın savunma gücünü oluşturan isimlerin başında kalede Buffon, defans hattında Chiellini-Bonucci gibi isimler gelirken, kanatlarda Lichtsteiner&Asamoah ikilisi ve orta sahada yardımcı rollerde Vidal, Marchisio ve genç star adayı Pogba bulunuyor. Hücum hattında ise bu sezon takıma katılan Tevez-Llorente ikilisiyle birlikte son 2 sezondur takımın önemli gol silahlarından biri  olan Karadağlı forvet Vucinic de dikkat çekici isimler olarak göze çarpıyor. 

 FC KOPENHAG
Grubun 4. torbadan gelen ekibi olan ve ilk aşamada Real Madrid, Juventus ve Galatasaray'ın yanında oldukça zayıf bir görüntü çizen Kopenhag şu an itibariyle Danimarka futbolunun ise en önde gelen kulübü olarak gözüküyor. 1993 yılında Danimarka'nın o zamanki en iyi 2 takımı olan Kjobenhavns Boldklub ve Boldklubben 1903'ün birleşmesi sonucu ortaya çıkan Kopenhag o yıldan bugüne geçen 20 sezonda Danimarka Süper Ligi'nde tam 11 şampiyonluk kazanmayı başardı. Özellikle 2000'lerde yükselişe geçen kulübün şampiyonluklarından 10 tanesi bu yıldan sonradır. Maçlarını hepimizin çok yakından bildiği Parken Stadı'nda oynayan Kopenhag'ın ilk Şampiyonlar Ligi macerası ise 2007'de oldu. Burada pek fazla etki yaratamayan Danimarkalılar 2010-11 sezonunda ise Barcelona, Rubin Kazan ve Panathinaikos'la yer aldıkları grubu 2. bitirerek tarihte ŞL Grup aşamalarından bir üst tura çıkabilen ilk Danimarka takımı olmayı da başardılar. Kulübün şu ana kadar en akılda kalan oyuncularının başında ise muhtemelen 2000'li yılların ilk yarısındaki dominasyonlarında büyük etki yaratan Güney Afrikalı forvet Zuma olmuştur. 

Günümüz Kopenhag'ına baktığımızda bu sezona ligde oldukça kötü bir başlangıç yaptıklarını görüyoruz. Danimarka Ligi'nin ilk 6 haftasında 3 beraberlik, 3 mağlubiyet alıp ligin diplerinde yer alırlarken bunun üstüne teknik direktör konusunda değişikliğe gittiler ve takımı daha önce pek çok kez şampiyonluğa taşımış olan Stale Solbakken'i yeniden takımın başına getirdiler. Şu anki takımın kadro yapısına bakıldığında İsveçli tecrübeli stoper Olof Mellberg, Brezilyalı ortasaha oyuncusu Claudemir ve hücum hattında da yine Brezilyalı Cesar Santin dikkat çekici oyuncular olarak göze çarpıyor. Sahip olanan bireysel yetenek anlamında diğer takımların oldukça gerisinde bulunan Kopenhag fark yaratıp en azından grubun favorilerine çelme takmak istiyorsa sezon içinde şu an geldikleri noktaya oranla çok daha agresif ve sert bir görüntü çizmek zorunda olacaklar.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.