Melih Şabanoğlu: Fatih Terim'in karşısında büyük bir sınav var..

Transfer dönemini oldukça sansasyonel bir şekilde geçiren ve Bafetimbi Gomis'i göndermesine karşın takıma forvet transferi yapmayan Galatasaray, bir süredir uzak kaldığı Şampiyonlar Ligi'ne geri döndü. Monaco'da gerçekleştirilen kura çekiminde oldukça iyi bir gruba düşen Fatih Terim'in takımının Avrupa'daki şansını, düştüğü grubu Melih Şabanoğlu ile birlikte değerlendirdik. Galatasaray'ın beklenenin aksine aslında zor bir grupta olduğunu belirten Şabanoğlu, teknik direktör Fatih Terim'in devre arasına kadar önemli bir sınavla karşı karşıya olduğunu belirtti. 

Yaz döneminde oldukça hareketli bir süreç geçiren Galatasaray, uzun bir aradan sonra yeniden Şampiyonlar Ligi'nde boy gösterecek. Monaco'da gerçekleştirilen kura çekimi sonrasında Galatasaray'ın yer aldığı D Grubu'nu (Lokomotiv Moskova, Porto ve Schalke) nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Açıkçası herkes oldukça sevindi kurada Galatasaray’a Lokomotif, Schalke ve Porto’nun çıkmasına. Ancak ben tam anlamıyla hemfikir değilim bu konuda. Evet, City, Real gibi gruptaki her maçına mutlak favori olarak çıkacak takım yok, ancak Galatasaray’ın kâğıt üzerinde mutlak üstünlük sağlayacağı bir takım da yok grupta. Kim diyebilir Schalke veya Porto’nun Galatasaray’dan kötü olduğunu? Ya da Lokomotif’in? Ya da şöyle diyelim; bu Galatasaray’ın ben kesinlikle yenerim diyebileceği bir takım yok grupta. Tam tersine bazı dezavantajlara sahip Galatasaray. Mesela Lokomotif… Rusya’da lig önce başladığı için fizik olarak Galatasaray’ın oldukça önünde Lokomotif. Diğer taraftan Porto ve Schalke de, özellikle de Schalke, oldukça kompakt futbol oynayan takımlar. Saha içi organizasyon olarak Galatasaray’ın oldukça önündeler. Üstüne Galatasaray’ın bırakalım Şampiyonlar Ligi’ni, Türkiye için bile tam hazır olmadığını da söylemek gerekiyor.

Galatasaray’ın UEFA CL serüveni hakkında en sağlıklı düşüncelerden birisi, “kesin çıkarız”, ya da “kesin çıkamayız”dan öte, turnuvanın Galatasaray’ın saha içindeki organizasyonuna nasıl katkıda bulunacağına odaklanmak olmalı. Biliyoruz ki, CL bu lige katılan takımların oynadığı futbolu bir seviye üste çıkarabiliyor. Dolayısıyla ana mesele, Galatasaray’ın UEFA CL’yi bir kaldıraç gibi kullanabilme kapasitesini artırmasıyla ilgili. Alacağı sonuçlar ve elde edeceği sıralamanın dışında, ben Galatasaray’ın CL performansının, Şampiyonlar Ligi’ni kendi saha içi organizasyonunu geliştirmek için nasıl kullanacağı üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ki bu da Galatasaray’ın Türkiye’de neler yapabileceğine ilişkin ciddi bir fikir verecek.

Teknik direktör Fatih Terim uzun süredir forvete takviye istemesine karşın Galatasaray hem geçen sezonun en golcü oyuncusunu takımdan gönderdi, hem de forvet bölgesine takviye yapamadı. Forvet pozisyonundaki eksiklik, grup aşamasındaki yükselme şansını sizce ne kadar etkileyecek? Galatasaray kadro içerisinden bu bölgeye bir çözüm bulabilir mi?
Öncelikle şunun belirtilmesi gerekiyor. Galatasaray’ın santrforu yok değil, var. Galatasaray’ın temel eksiği hem pivot, hem de öne doğru hareketli oynayabilen santrforunun olmaması. Başka bir deyişle Galatasaray’ın hem santrfor pozisyonunda alternatifi yok, hem de elindeki yegâne futbolcu olan Eren Derdiyok, öne doğru oynayabilen hareketli bir santrfor değil. Yani “Galatasaray’ın santrforu yok” önermesi doğru değil. Sorun Galatasaray’ın santrforunun hem tek oyun anlayışında oynayabilmesi, hem de Türkiye ve CL için yeterli olup olmadığıyla ilgili.. Aslında Galatasaray’ın elinde santrfor pozisyonunda alternatifinin olmaması, Fatih Terim’i önemli bir sınavın eşiğine getirdi. Eğer elinizde alternatif yoksa iki şey yapabilirsiniz. Ya elinizdeki futbolcu grubundan optimum faydayı almak için bunu sağlayacak olan en uygun formasyon ve saha içi organizasyon için kafa patlatırsınız. Ya da takımı hâlâ aynı formasyon ve saha içi organizasyonla oynatarak Eren Derdiyok’un yetersizliğinin ortaya çıktığı her an, ellerinizi iki yana açarak onu ve Galatasaray yönetimini taraftarın önüne atarsınız. Ben açıkça Terim’in bunu yapacağını düşünmüyorum. Çünkü karakteri olan biteni kabullenmeye yatkın bir karakter değil. Mutlaka savaşacak ve başka çözümler bulmak için elinden geleni yapacaktır Terim. Başka bir deyişle; kadronun santrfor açısından yetersiz olması, aslında Galatasaray’a ve kendisine, bu sorunu çözmek açısından bir fırsat sunduğunun farkında Terim. Daha kompakt, daha akıcı bir futbol organizasyonuyla gol kanallarını artırmak ve gol atan oyuncu yelpazesini genişletmek için çalışmalara başlamıştır. Galatasaraylıların sakin kalarak Terim’den şimdi bu yeni yapıyı oluşturmasını beklemeleri yerinde olacaktır. Bu elbette kolay değil. Çünkü ortalama taraftar futbola bu paradigma üzerinden bakmıyor. Onlara göre takım hangi formasyonla oynayacaksa, ki örnek olarak 4231 diyelim, elde bu formasyona uygun oyuncu yoksa mutlaka transfer yoluna gidilmelidir. Sokaktaki insan temelde böyle bakar. Gerçekte ise futbola böyle bakmak, klişelere dayandığı için yaratıcılığı yok eden ve gerçekte çalışmanın önemini inkâr eden bir yaklaşımdır. Dolayısıyla Terim sadece takımın saha içindeki organizasyonunu değiştirmek için gayret göstermeyecek. Bir yandan ortalama taraftarın kafasındaki bu klişeyi de yıkmaya çalışacak.

Gerçekte Galatasaray tarihinde bu durumla ilk kez karşı karşıya kalmıyor. Galatasaray 1999-2000 sezonunda Avrupa maçlarında oynatabildiği tek santrforu vardı kadroda. Sonuçta o tek santrforla UEFA Kupası’na uzandı Galatasaray.. Diğer taraftan bunun tam tersi bir örnek de var yakın dönemden. 2014-2015 sezonunda 4231 formasyonuyla oynayan Galatasaray’ın kadrosunda tam üç tane santrfor vardı. Yani bir pozisyon için üç alternatifi vardı. Galatasaray bu zenginliğe karşın grubu sadece tek beraberlikle tamamlayabilmişti. Beş maçında yenilirken bunların dördünde kalesinde dörder gol görmüştü. Özetle, santrfor eksikliği Galatasaray’a futbolunu daha da geliştirmesi için önemli bir fırsat sunuyor. Ve unutulmamalı ki Galatasaray’ın Şampiyon Ligi’nde üst tura çıkabilmesinin yolu saha içi organizasyonunu geliştirmesinden geçiyor.

Özellikle forvet rotasyonunda sıkıntı yaşandığını göz önüne alırsak, Onyekuru takımın X-Factor'u olabilir mi?
Onyekuru’da bu potansiyel var. Ancak Onyekuru’yu kanatta oynatmak ondan yararlanamamak anlamına geliyor kanımca. Çünkü Henry topu kanat boyunca taşıyıp merkezi besleyecek bir oyuncu değil. Her şeyden önce fiziği uygun değil buna. Elbette buna hızı elveriyor, ama kuvvet ve dayanıklılık açısından Onyekuru ideal bir kanat oyuncusu olmanın çok uzağında. Bu nedenle Onyekuru daha çok kaleye yakın yerlerde topla buluşması gereken bir oyuncu. Çünkü hız ve pozisyon alma yeteneğini en çok gösterebileceği yerler burası, özellikle de geçiş oyunlarında.

Emre Akbaba da x-factor olma potansiyeline sahip. Ama uzun boyuna karşın fiziği oldukça yetersiz Akbaba’nın. Yeteneklerinden daha iyi yararlanabilmesi için Onyekuru gibi onun da kaleye yakın yerlerde oynaması lazım. CL gibi üst düzey fizik isteyen bir futbol organizasyonunda Akbaba’nın daha çok verim verebileceği yer gizli dokuz gibi oynayacağı santrfor arkası, kanat değil.

Maicon, Belhanda, Feghouli gibi uzun süre Avrupa futbolunda yer alan ancak Galatasaray'da bir türlü beklenen performansı sergilemeyen isimler var. Şampiyonlar Ligi'nde sizce Galatasaray adına kilit isim kim olacak? 
Aslında onca dezavantajına karşın ben 433 oynaması durumunda Galatasaray’ın orta sahasının CL için yeterli olduğunu düşünüyorum. Badou N’Diaye, Belhanda ve Fernando Reges’ten oluşan üçlü orta saha, Şampiyonlar Ligi’nde oldukça iş yapabilecek bir orta saha gerçekte. Eğer Galatasaray CL’de bir şeyler yapacaksa en kilit isimlerin bu futbolcular olacağını düşünüyorum. Bu üçlünün önüne de santrfor arkasında gizli dokuz numara gibi oynayabilen iki oyuncu yerleştirilmesi durumunda, ki Emre Akbaba, Sofiane Feghouli ve Onyekuru’dan ikisi daha iyi yapabilir bu görevi, Galatasaray’ın oyunun iki yönünde kuvvetli bir yapıya sahip olabileceğini öngörüyorum. Bu durumda Eren Derdiyok’un, 2013-2014 Şampiyonlar Ligi’nde Umut Bulut’un gerçekleştirdiği sürpriz çıkışı yapabileceğini ümit edebiliriz. Hatırlanacaktır, o sezon Umut Bulut CL’de toplam üç gol atmıştı, ikisi Real’e, birisi Juventus’a karşı. Drogba ve Sneijder ise ikişer golde kalmıştı. Aslında burada elbette önemli olan oyuncular, ama saha içi organizasyon oyunculardan daha önemli kanımca.

Yaz döneminde Galatasaray'da bir gençleşme hareketinin olduğunu gördük. Onyekuru ve Emre Akbaba transferinin yanı sıra altyapıdan yükselen Yunus ve Ozan'ın da zaman zaman kadroda yer alacağı aşikar. Sizce bu genç isimler Şampiyonlar Ligi'nde sürpriz bir çıkış yapabilir mi? 
Öncelikle altyapıdan futbolcuları takıma monte etmeye çalışmakla takımı gençleştirmek kanımca biraz farklı kavramlar. Galatasaray transfer döneminde 22 yaşındaki Onyekuru’yu kiraladı. Ancak unutmayalım ki diğer kiralık futbolcu Badou önümüzdeki ay 29 yaşına girecek. Galatasaray’ın para vererek bonservisini aldığı dört oyuncuya bakarsak fotoğraf daha da netleşir: Bu dört futbolcudan Yuto Nagatoma bu ay 33 yaşına girecek, sözleşmesi yenilenen Ryan Donk 33 yaşında, Emre Akbaba Ekim’de 27 yaşına girecek, Ömer Bayram ise 28 yaşında.. Görüldüğü gibi Galatasaray’ın bonservisiyle transfer ettiği dört futbolcunun ortalama yaşı 30’un üzerinde. Dolayısıyla gençleşme diyebileceğimiz yegâne şey, takıma eklenen altyapı futbolcuları.

Bu konuda Galatasaray tarihi bize doğru bir modellemenin nasıl olacağı konusunda güzel bir örnek sunuyor: Galatasaray 1989’da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynayan kadroyu gençleştirme yoluna girmişti 1991’de. Bu amaçla o sezon Arif Erdem, Hamza Hamzaoğlu gibi 20 yaş altı oyuncular transfer edildı, altyapıdan da 17 yaşındaki Okan Buruk A takıma çıkarıldı. Henüz çok genç olan Tugay Kerimoğlu ve Bülent Korkmaz zaten ilk 11 oyuncusuydular. Ertesi sezon bu hamle Hakan Şükür transferiyle devam etti. O sezon Mustafa Kocabay A takıma çıkarıldı. Emre Belözoğlu da altyapıya kazandırıldı. Sonraki sezonlarda takıma Ergün Penbe ve Hakan Ünsal kazandırıldı. Görüldüğü gibi 2000’de UEFA Kupası’nı kazanan kadronun temelleri 1991’de atılmaya başlanmıştı. Eğer bu sezon bonservisle transfer edilen oyuncular genç olsaydı benzer bir gençleştirme hamlesinin yapıldığını söyleyebilirdik. Ama şimdilik bunun uzağındayız.

Bunun dışında gerekli şans verilirse x-factor olma olasılığı bulunanlar içinde Yunus Akgün’ü de sayabiliriz.

Hiç yorum yok

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Unutmayınız ki; yorumlarınız blog ekibinin onayı doğrultusunda görüntülenecektir. Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.